Sitemize Katkıda Bulunun

Merhaba, Sitemize yazılarıyla katkıda bulunmak isteyenler, bize bilgi@saksafonname.com e-posta adresinden ulaşabilirler. Teşekkür ederiz.

Kerem Görsev ile Four Days Albümü Söyleşisi

" Türk cazı diye bir şey yok. Caz evrensel bir müzik."

Türkiye'de caz müziği denince akla ilk gelen isimlerden Kerem Görsev, yeni albümü ‘Four Days'i müzikseverlerin beğenisine sundu.

Genellikle albümlerinizde yeni bestelerinizi çalardınız. Oysa Four Days albümünde 1994-1997 yılları arasında yaptığınız besteler yer alıyor. Nedeni nedir?

O dönemde çok sevdiğim ve kendimi iyi hissettiren besteler vardı. Bu üç sene içinde unutamadığım anıların, olayların ve gizli kahramanların birlikteliği olan eserler vardı. Sevdiğim melodileri daha çok müzisyenlerle yeni bir formatta çaldık. Caz müziğinde bir eseri bir kere çalıp kaydettim gibi bir durum olmuyor. Mesela Bill Evans'ın albümlerine baktığınızda bir eseri on farklı şekilde çalıp kaydettiğini görebilirsiniz. Çünkü caz müziği farklı duygu hallerinde farklı formatlarda yorumlanabiliyor. İkincisi de bizim müziğimizde söz yok. Ben o zaman piyano ile çalmıştım. Şimdi Ernie Wats saksafon ile çaldı. Eski besteler ama bu halleriyle yeni gibi hissettirdi kendini.

O şarkıları yeniden çalmak size neler hissettirdi?

Taze bir nefes oldu. Aradan uzun bir süre geçmişti. Yeni bir renge büründüler. Bu çalışmam daha melodik bir albüm oldu. Ernie Wats artık bir gelenek haline geldi benim çalışmalarımda. Onunla kaydettiğim üçüncü albüm bu. İnsanlar birbirini tanıya tanıya daha iyi işler yapıyor.

Biz hep dünya cazını konuşuyoruz. Siz Ernie Wats başta olmak üzere birçok yabancı isimle çalıştınız. Dışarıdaki gözler Türk cazını nasıl değerlendiriyor?

Her zaman söylüyorum. Türk cazı diye bir şey yok. Caz evrensel bir müzik. Nasıl ki Amerikalıların americanosu var, İtalyanların lattesi varsa bizim de Türk kahvemiz var. Buna caza Türk dokunuşları demek daha doğru olur. Biz dünyaya göre biraz kaplumbağa hızıyla ilerliyoruz. Koşmayan kaplumbağayı nasıl koşturabiliriz onun peşindeyiz.

Son yıllarda özellikle gençler arasında caz takipçileri de ciddi oranda artmaya başladı. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bunda sosyal medyanın ve dijital müzik platformlarının büyük etkisi var. Eskiden bu müziğe ulaşmak bu kadar kolay değildi. Şimdi gençler hemen bu şarkıları dinleyebiliyor. Ben internetten şarkı indirenlere de hiç kızmıyorum. Üniversite öğrencilerinin albüm almaya parası yoksa benim müziğimi indirebilir. Buna hiç kızmıyorum. Yeter ki dinlesin. Çünkü nitelikli müziği dinleyenler nitelikli davranışlarda bulunur. Bu kişiler insansever, doğasever olurlar. O zaman ülkemizde kötü durumlarla daha az karşılaşırız. Bu müziği yayacağız.

Bu toplumda yaşayan bir müzisyen olarak son dönemde ülkemizde yaşananlardan ne oranda etkileniyorsunuz?

Herkes gibi ben de etkileniyorum elbette. Ben bu yaşanan olayların benzerini 70 ve 80'li yıllarda da yaşadım. Benim babam düşünce suçu işlediği iddiasıyla yıllarca hapis yattı. Düşündüğünü korkmadan söyleyen biri olduğu için bunları yaşadı. O düşüncelerini yazarak paylaştı. Ben de müziğimle bunu yapıyorum. Benim de elbet hayata karşı bir duruşum var. Ben mesajımı müziğimle veriyorum. Ama benim hedefim bu müziği nasıl daha geniş kitlelere yayabilirim? Nasıl dünyada bu müzikleri ve ülkemizi tanıtabilirim? Bunun için çaba sarf ediyorum. Ama öbür taraftan baktığımızda hiç hoş olmayan şeyler yaşıyoruz.

En çok sizi ne rahatsız ediyor?

Çocukluğumdan beri insanların düşünceleri sebebiyle yargılanması ve hapis yatması bana batar. Fikir bir suç değildir. Özgürce her şeyi söylemeliyiz. Attığın bir tweet ya da ortaya çıkarttığın bir yanlış yüzünden yargılanmak olur mu? Can Dündar ve Erdem Gül'ün tutuklanmasına çok üzüldüm. Tahir Elçi'nin ölümü beni çok yıktı. Bunlar çok tatsız tuzsuz hadiseler. Herkes kafasını ellerinin arasına alıp bir kere düşünmeli. İnsanları kışkırtarak, ötekileştirerek bir yere varılmaz. Özellikle siyasiler buna dikkat etmeli.

Bu süreçte sanatın ve müziğin rolü ne olmalı?

Bu kadar dağılmışken bizi toparlayacak şey düşünmek olacaktır. Kendimizi sorgulayarak toparlanırız. Kendimizi sorgulamanın en iyi yolu müziktir. Ben kendimi müzik dinleyerek sorguluyorum. Vereceğim kararları müzik eşliğinde veriyorum.

Ya müzisyenlerin ve sanatçıların duruşu?

Çok büyük felaketler olmadıkça müzik asla susmasın. Sanat susmasın. İnsanların müziğe ve sanata ihtiyacı var. Ayrıca bu işten para kazanan, evine ekmek götüren yüz binlerce insan var. Bizim yaptığımız müzik eğlence müziği değil. Düşünce ve felsefe müziği. Biz eller havaya göbek atmıyoruz. Duygularımızı ve hislerimizi anlatıyoruz. Özellikle kötü günlerde müzik susmamalı.

Kerem Görsev, Türkiye'de caz müziği denince akla gelen ilk isimlerden. Bu açıdan üzerinizde ayrıca bir sorumluluk hissediyor musunuz?

Hissediyorum tabii ki. Her albüm daha büyük sorumlulukların kapısını açacak görev veriyor. Mesela 2017'de çıkacak albümün kayıtlarını Los Angeles'ta yaptım. Eşimin adı Pınar, albümün adı da Spring Water olacak. Çok önemli isimlerle çalıştım. Los Angeles Filarmoni ile çaldık. Şimdi 2019'da çıkaracağım albümün müziklerini yazmaya başladım. Hep ilerisini düşünüyorum. Sütü kesilen ineği yerler. Ben sütüm azaldıkça onu artıracak yeni vitaminler alıyorum.

Bu müzik için maddî-manevi büyük fedakarlıklar yapıyorsunuz…

Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak bu ülkeye borcumu ödüyorum. Öte yandan kızım Nisan'a güzel bir miras bırakmak istiyorum. Belki ileride müziğim dünyada daha çok yayıldığında benim kızım olduğu için çok mutlu olacak.

Kızınızın müziğe olan ilgisi nasıl?

Üç yıl konservatuvara gitti. Sonra okumak istemedi. Şimdi Fransız okuluna gidiyor. Uluslararası hukuk okumak istiyor. Bu konuda baskı yapmıyorum. Ne olmak istiyorsa olsun. Yeter ki vicdanlı ve iyi bir insan olsun.  

Siz deniz sevdalısınız. Yazın müziğe zaman ayırabiliyor musunuz?

Yazın ağustos böceğiyim aslında. Denizi çok seviyorum ama orada da çalışıyorum. Her gün piyanomla çalışıyorum, karınca gibi biriktiriyorum. Kışın, yazın biriktirdiğim müzikler besteye dönüşüyor.

Her yaptığınız işte yeni bir hayalinizi hayata geçiriyorsunuz. En büyük hayaliniz nedir?

Allah nasip ederse, elim ayağım tuttukça ölene kadar müzikle yaşamak istiyorum. Sıhhatli olayım, piyanomu çalayım yeter. Bir de bu ülkenin insanlarının birlikte, kavgasız gürültüsüz, adam gibi yaşamasını arzuluyorum.

Okunma 3446 defa Son Düzenlenme Son Düzenlenme Aralık 05 2015
Submit to DeliciousSubmit to DiggSubmit to FacebookSubmit to Google PlusSubmit to StumbleuponSubmit to TechnoratiSubmit to TwitterSubmit to LinkedIn

Yorum Ekle

Gerekli olan (*) işaretli alanlara gerekli bilgileri girdiğinizden emin olun. HTML kod izni yoktur.

İletişim

E-mail:  bilgi@saksafonname.com