25. Akbank Caz Fest. 27-28 Ekim İzlenimleri
Caz vokalin başarılı seslerinden Ece Göksu da dün akşam festivalin konser verenleri arasına katıldı.
27 Ekim 2015, Salı
Festival en zevkli ve en yorucu günlerinden biriydi dün, yani 27 Ekim Salı gecesi, aslında önceki günlüklerde de hatırlattığımız gibi Liselerde Caz atölyeleri ile gündüz başlıyor koşturma ama o fasılda bulunamıyoruz maalesef, geceler bu kadar yüklü ve gündüzler de ekmek parasının peşinde koşmamız, yani herkes gibi bizim de çalışmamız gerektiği için sadece bilgi olarak aktarmak durumundayız. Ama Salı gecesi tam dört konserle deli bir gece yaşandı. Cazkolik ana sayfada haberini yayınladığımız Oğuz Büyükberber & Marc Sinan konseri gecenin ilk etkinliğiydi. Bu konserle ilgili aşağıda Burak Sülünbaz`la "Back Stage Jazz" kısmındaki notları okumayı ihmal etmeyin. Saat 20:30`u gösterdiğinde Kadıköy yakasında caz vokalin kendine özgü seslerinden Jülide Özçelik`in sesi Caddebostan Kültür Merkezi salonunda yankılanmaya başlamıştı. Jülide Özçelik günümüzde tarzının en önde gelen isimlerinden. Pırıl pırıl ve duru bir sesi var. Hiç bir tonu bağırmadan söyleyebiliyor ve kendi doğallığı içinde tüm ses perdelerini inip çıkabiliyor. Söylediği şarkılar da kendi iç dünyasının anlamlı mesajlarını dinleyenlerine iletmekte başarılı. Halk müziği ile caz formları arasında görünen o ki en başarılı yorumların başında geliyor.
Gecenin heyecanla beklenen konserlerinden biri ise kuşkusuz David Murray konseri oldu. Aynı saatlerde dün workshop çalışması olan Aaron Goldberg bu kez festival konseri için Nardis sahnesine çıkmıştı. Goldberg`e basta Reuben Rogers, davulda Ferit Odman eşlik ediyordu.
Müzikte, özellikle cazda, tıpkı yaşamdaki her şeyde olduğu gibi tek bir güzel ya da tek bir doğru yoktur. Klarnetçi ve grafik sanatçısı Oğuz Büyükberber ile gitarist ve görsel işitsel kayıtları ECM etiketiyle yayınlanan bir sanatçı olan Marc Sinan yeni duo projelerinde kendi müziklerini yaratıyorlar. Dün akşam Akbank Sanat sahnesinde uzun süredir üstüne çalıştıkları projeyi bizlerle paylaştılar. Çağdaş müziğin, deneysel ve elektronik müzikle bir araya geldiği performansta yazılı besteler doğaçlama eklentileriyle icra edildi. İkili, gelişmekte olan bu projenin yakında bir kayda dönüşeceğinden, müziklerinse konserde dinlediğimiz gibi olacağından bahsettiler. Projenin çıkış konsepti veya albümün ne zaman, hangi plak şirketiyle yayınlanacağı gibi diğer detaylar yakın zamanda gerçekleştireceğimiz bir röportajda uzun uzun değineceğiz. Bu iki başarılı müzisyenin sound evreni takipçilerinden hayli beğeni aldı. Özellikle Büyükberber`in Amsterdam`a yerleşmesinden sonra dinleyicisinin onun yaratıcılığını özlemesi anlaşılan Büyükberber`in yaratıcılığını kamçılamış görünüyor. Kompozisyonların melodik kısımlarından Büyükberber sorumluyken geri kalan kurgu ise Marc Sinan`ın hayal gücünün ürünü. Oğuz Büyükberber & Marc Sinan Duo iki hafta sonra yeniden İstanbul`da olacak. Bu kez kaçırmamanızı ve takipte olmanızı öneririm.
Babylon Bomonti Pozitif`in kurucu isimlerinden, yakın bir geçmişte kaybettiğimiz Mehmet Uluğ`a yakışan bir konsere ev sahipliği yaptı dün akşam. Çok rahatlıkla söyleyebilirim ki yılın en prestijli, en ses getiren konseri organizasyonlarından biri oldu. Konser öncesi Mehmet Uluğ`un kardeşi Ahmet Uluğ David Murray`i takdim ederken dört gündür İstanbul`da olduğundan hatta önceki gece sabah dörde kadar kayıtlarla uğraştıklarından bahsetti. Albümde oniki parça yer alacak üçü Mehmet Uluğ anısın, biri 2013`de ölen besteci ve şef Butch Morris anısına ve sonuncusu ise bir Sun Ra uyarlaması olarak Pozitif`e ithafen hazırlanmış besteler olacaktı. Prodüktör koltuğunda kaliteli prodüksiyonların aranan ismi Brian Michel Bacchus var. Albümün kayıtları titizlikle tamamlanmış. Ahmet Uluğ`la sohbetimizde Babajim Stüdyoları`nda yoğun emeklerle harikalar yaratıldığının ve yüzümüzü güldürecek bir albümün yolda olduğunu müjdeledi. "Beklentilerinizi yüksek tutun" diyordu bize Ahmet Uluğ. Konser öncesi sanatçıların sahneyi ve dinleyicileri arkalarına alarak çektirdikleri albüm fotoğrafı konseri izleme şansı bulabilen biz müzikseverler için çok hoş bir sürpriz, güzel bir hatıra oldu.
Konserden bahsetmem gereken birkaç notum var; İlk sözüm Babylon Bomonti`ye.Yeni bir mekan burası ve bu mekanı doğru tanımlamak istersem ciddi masraf ve emekle tasarlanmış, akustiği nefis bir mekan. Kulisi sanatçı motivasyonunu en yüksekte tutulacak konfora sahip, ışık düzeni ve ışık tasarımı performansları izleyenlerin hayal dünyasını besleyecek sürprizlerle dolu. Bir kehanette bulunayım ki umarım gerçekleşir; Babylon Bomonti canlı kayıtların kâbesi Village Vanguard gibi bir yer olabilir mi acaba? Şartlar müsait! İzleyip göreceğiz. Salon iğne atsan yere düşmez vaziyetteydi. Masamızda Sevin Okyay`la birlikte Hülya Tunçağ`dan Keith Jarret, John McLaughlin gibi caz ilahlarıyla yaptığı röportajlardan anıları dinliyordum. Her masada başka şehirlerden sadece bu konseri izlemek için gelen müzikseverleri gördüm. Karşılaştığımız dostlarla sohbet ettik. Peki performans nasıldı? Tek kelimeyle harika! Orrin Evans muhteşem tuşesiyle piyanodaydı. Nasheet Waits davulda mükemmelliğini, hızını, enerjisini tescilledi. Kontrbasta Jaribu Shadid yine Murray için hem eski dost hem mükemmel bir müzisyendi. Trombonda Craig Harris gecenin çok kişinin beklemediği sürprizlerdendi ve katkısı inanılmazdı. Vokalleriyle Saul Williams ve Pervis Evans projenin kıymetli isimleriydi. Sıra geldi David Murray`e. O yine yaratıcı, çalışkan, kimi zaman vahşi ve yırtıcı sololara çıkan kimi zaman duyarlı dokunuşları ve sahne neşesiyle yine formundaydı. Konser sonrası Murray, Mehmet Uluğ`u çok özlediğinden ve bu albümün onun ismini yaşatacak kalitede olması için çok çalıştıklarından bahsetti. Konser sonrası Orrin Evans aynı gece festival kapsamında Nardis`te olan Aaron Goldberg`i izlemek istediği için kendisini oraya götürmemi rica etti. Yola çıkmıştık ki vazgeçip oteline gitmeyi tercih etti. Oteline kadar eşlik ettiğim Orrin Evans kapıda ayaküstü, ses teknisyenleriyle sohbet ederken Babajim stüdyolarınıdaki el yapımı Fazioli piyanoyu överken ses teknisyenleri stüdyo tarihinde ilk defa bu piyanonun Evans`ın maharetli parmakları sayesinde böyle ses verdiğinden sözediyordu. Festival hergün bir önceki günden daha güzel konserlerle devam ediyor. İyi ki caz var...
28 Ekim 2015, Çarşamba
Bir önceki günün konser trafiğinden sonra dün belki temposu daha düşük bir gün olabilirdi ama yine gece üç konserle İstanbul`un iki yakasını birbirine bağladı. Önce Kadıköy`den başlayalım. Bu sene Kadıköy festivallerde caz konserleri bakımından hakkına düşeni aldı, peki cazseverleri bakımından üstüne düşeni yaptı mı? Yani konserleri doldurdu mu? Buna da evet! bir önceki gün Jülide Özçelik konserinin ardından dün Caddebostan`da bu kez İstanbul Gençlik ve Caz Orkestrası konseri vardı.Caz vokalin başarılı seslerinden Ece Göksu da dün akşam festivalin konser verenleri arasına katıldı. Bu yıl festival geleneksel konser mekanlarına yeni yerler kattı. Ece Göksu`nun sahne aldığı Summart da bu sahnelerden biri. 4. Levent, Seyrantepe`de adını giderek daha sık duymaya başladığımız Summart caz müziğine dönük etkinliklerini daha da artırırsa biz de mutlulukla sayfalarımızda yer vermekten mutlu oluruz.
Düne ait en ilginç notlardan biri ikindi saatlerinde bir festival ilki yaşanmasıydı. Türk sinemasının ve boğazın kült oteli Tarabya Otel uzun süren bakım onarım sürecinin ardından geçtiğimiz yıllarda yepyeni yüzüyle İstanbulluların karşısına çıktı. Festival bu kez bir ilk olarak caz brunchlarının yanında bir de "Çay Saatinde Caz" kavramını Tarabya Oteli`nde hayata geçirdi. Dün gecenin tek yurtdışından ismi ise şarkılarıyla Bomonti sahnesini yerinde durdurmayan Ester Rada idi ki bu konserle ilgili notları "Back Stage Jazz"da okumayı unutmayın.
Bir caz festivalinin daha sonlarına doğru yaklaşırken festivalin dünya müziği, reagge soslu konserlerinden biri önceki akşam David Murray`nin tozunu attırdığı Babylon Bomonti sahnesinde gerçekleşti. Her müzik türünün kendi hayran kitlesi var bu onyedi milyonluk dev şehirde. İsrailli Ester Rada, karayağız delikanlılardan oluşan orkestrasıyla karşımızdaydı. Bizim de kanımızda olan ortadoğu müziğini dans etmeye müsait kılan bir formatta İstanbullu müzikseverlerin beğenisine sundu. Saksafon, trompet, trombon, elektro bas, elektro gitar, davul ve klavyeden oluşan kalabalık orkestra eğlenceye kendini bırakmaya dünden hazır dinleyici kitlesini çabucak yakalamıştı. Oturmalı sahne düzeninden vazgeçilmişti. Zaten böyle bir müzikte oturmak ne mümkün? Rada hem oynadı hem de oynattı. Önceki akşam Murray`nin müziğiyle mest olan cazın ağır abileri gitmiş kıvrak dans figürleriyle gençlere taş çıkartan ihtiyar delikanlılar sahnenin önünde hünerlerini sergiliyorlardı. Cumartesi gecesine yakışan bu konser bissiz son buldu. Daha kapıdan çıkmadan sigarasını yakan festival insanları birbirlerine "çok eğlendim, festivale yine gelelim" diyerek evlerinin yolunu tutuyorlardı.
Semih Maden
Caz müziğine olan ilgisi hergeçen gün artmaktadır. Amatör olarak ilgilenmekte olduğu saksafon ise hayatında ayrı bir yer tutmaktadır.
Son Ekledikleri: Semih Maden
Yorum Ekle
Gerekli olan (*) işaretli alanlara gerekli bilgileri girdiğinizden emin olun. HTML kod izni yoktur.